NİLGÜN AKTÜRK mahfi_e@mynet.com
11 Temmua 2008 Cuma BİR İNSAN DÜŞÜNÜN Kİ... Günlerdir hatırladıkça yüzümü tebessümlere boğan bu sözü son günlerde sıkça kullanıyorum.
Tebessüm neresinde bu sözün derseniz…
4 yaşındaki kuzenimin ağzından çıkmış olmasında
Afacanlıkları sonucu azıcık kızınca ben birkaç dakikalık bir küslük yaşadık Ali’mle.Sonra gönlünü aldım,barış sözleşmesi yaparken aramızda,anlaştık mı soruma verdiği cevap bu oldu:Anlaştık ama sen de bana saygı duy,tamam mı?
4 yaşında bir çocuktan hiç ummadığım bir şarttı,o kadar güldüm ki…
Güldürürken düşündürdü ardından…
Ne kadar makul ve masum bir istek aslında değil mi?
Ve ne kadar kapsayıcı.Bana kızmazsan anlaşırız değil şartı,bu anlaşmanın kapsamını sınırlar,saygı duyulmak,çok daha geniş bir istek.
Ben saygı kelimesini ilk kaç yaşımda dağarcığıma katmıştım emin değilim,ama bu kadar erken olmadığı kesin.
Saygı beklentisi bu yaşlarda başlıyor artık.Peki karşılığında saygı görme,bu tezlikte yer buluyor mu hayatlarımızda acaba?Veya saygı kavramını hayatlarına bu kadar erken sokan çocuklar,hangi ara kaybediyorlar onu da saygısız bireylere dönüşebiliyorlar?
Saygıyı algılayışımızdan başlıyor sorun.Saygı,bizim lugatımızda yaşla endeksli kullanılan bir kelime nedense.Saygı büyük olana,hürmeten duyulur gibi bir teori yerleşmiş belleklerimizde.
Sözde büyükler,ebeveynler her şeyin doğrusunu biz biliriz edalarında yaklaştıkları takdirde kendinden küçüklere,kendine güvensiz,ama güvensizliği nispetinde ben bilirim edalı yeni nesiller kaçınılmaz oluyor.Bir idrak edebilsek,biz aslında tek başımıza pek de ‘bilmeyiz,bilemeyiz’.Her insan başka bir bakış açısı,başka bir ufuk,ve bu konuda yaş çok da önemli bir etken değil.Çok olmuştur,kendimden küçüklerden,bazen minicik çocuklardan müthiş hayat dersleri aldığım…Demek ki saygıyı hak etmenin kıstası yaş değil.Nedir peki saygının kıstası sorusuna verebildiğim bir cevabım da yok,saygı hak etmek için saygı göstermek gerek desem,o da değil.Çünkü ana hatlarıyla herkese saygı duyan,en azından duymak için özen gösteren biri olarak,günlük hayat içinde o kadar çok BANA SAYGI DUY diye feryat edesim geliyor ki…Bu feryadın içimde yükseldiği anlardan demetler…
Dini tercihlerden önce,Batı’da da uygulanan çok basit bir nezaket kuralıdır ki,tokalaşmak için el uzatma-veya uzatmama- bayanın insiyatifindedir.Ama nerde?Bilhassa iş ortamında beyefendiler gelir,şeklen verdiğin imajı da umursamaz-velev ki şeklinde olmasın bu imaj,fark eder mi-sen acaba elini uzatır mı hafakanları geçirmeye henüz başlamışken uzatıverir elini.Bazen ne olduğunu anlamadan tokalaşmış bulursun kendini,bazen havada bırakırsın elini gözünle,sözünle selamlaşırsın,bu sefer de kaba olursun…
Dolmuşta,otobüste -her neresi ise artık- otururken yanına gelir yine beyefendinin biri,toparlanırsın biraz,ama sen toparlandıkça yayılır yanındaki.Camla yeksan olduğum hayli zamanlar hatırlıyorum öğrenciliğimden…
Camiye gidersin,ki cami dünyevi sözlerden susmanın,yalnızca ALLAH’la konuşmanın,dertleşmenin yeri değil midir?Bazen işten bir namaz süreliğince çıkar,bazen evde kılabilecekken cami atmosferinde eda etmek istersin namazını.Sen o ilahi yamaçlarda dolaşabilme umuduyla huzura durmuşken,bütün mekanlar tükenmiş gibi sohbete başlar yanında birileri,Artık ne çocuğu kalır,ne eşi,ne dostu,ne sıkıntıları.Uyarsan bir türlü,uyarmasan başka türlü…
Sigara içmezsin,kokusundan dahi haz etmezsin,mahzuru var mı diye sormadan yakar birileri sigarasını,kokuyu da,dumanı da,kızgınlığını da sineye çekersin…
Banka,market,bilet,hastane…kuyruğunda sabır ve sabırsızlık arasında beklerken hiçbir şey yokmuş gibi sıraya ortadan girilebilir gayet tabi,itiraz etsen kavgacı sen olursun.Hiç unutmuyorum bri gün Numune Hastanesi’nde onca insanla beraber kan tahlil sonuç sırasında beklerken,abinin biri orta yerden girince sıraya,gayet nezaketle abi bunca insana haksızlık yapıyorsunuz,lütfen sıraya girer misiniz ricama karşılık aldığım kes sesini,kadın aklınla sana fikrini soran oldu mu cevabını aradan kaç ay geçmiş olmasına rağmen hazmedebilmiş değilim…
Pazar sabahı güne 7 de çim biçme makinasıyla başlayabilir,gece 12 ye kadar müzik sesiyle bir arada yaşamayı öğrenmek zorunda da kalabilirsin.Sen bir yandan ALLAHuekber derken namazda arka vokalin Demet Akalınlar,Serdar Ortaçlar,Ferhat Göçerler olabilir,ne var ki?Hasta mısın,hastan var mı,bebek uyur mu etrafta kimin umurunda?
Gayet güzel yürürken yolda ayağını kaldırmakta zorlanırsın,çekiştirince bir de bakarsın ki bir sakız da uzayıp geliyor ayakkabınla beraber…Kim sakızını çöpe atacak ki bırakmak varken şöyle bir güzel…
Dikkat ederseniz çok basit saygı ihmalkarlıklarından bahsettim.İnanca,fikre,tercihlere,düşüncelere saygıdan dem bile vurmadım.Nasıl dem vururum ki,bu basitlikte nezaket kurallarını bile uygulamayan,bu kadarcık saygıyı çok gören insanlardan nasıl beklerim örtüme saygı,namazıma saygı,düşünceme saygı?
Bilmem kaç yaşına gelmiş,mantıken gün görmüş,geçirmişliği nispetinde olgunluk beklenen Yalçın Küçük’ü izledim az önce 32.Gün’de de,hangi saygıdan bahsediyorsun dedim kendime?
Bizler dinlemeyi unuttuk,kendimizde o kadar kaybolduk,o kadar kendi fikirlerimize kendimizi mahkum ettik ki,gelişmelerine engel olduk.Anlamak,realitelerle yüzleşmek,değişmek,değişime uyum sağlamak zor olan çünkü,ne gerek var ki kolayı,vaktiyle geliştirilmiş kaç yıllık tezleri savunmak varken?
Cidden içim acıdı,o çocukça,çaresizce,doğruluğunu tartışmaya bile açamadığı fikirlerinde kaybolmuş hallerine,eline,koluna,sinirlerine hakim olamayışına,diğer konuklar konuşmaya başlayınca dinleme nezaketi bile göstermeden,zaten kendi yazmış olduğu kitaplarla ilgilenmesine…Düşündüm ben böyle insanlara saygı duyar mıyım diye?Şeklen evet,dinlerim,anlarım ve saygı duyarım,ama asla kalben saygın insan olmaz nazarımda.Bunun savunduğu fikirlerle de çok alakası yok aslında.Bu şekilde birini,kulaklarınızı kapatıp dinleyin yargı aynı olur sanırım.Tabir kaba olacak ama suratında meymenet yok der eskiler,var böyle bir şey gerçekten.Hiç Türkçe bilmeyen birine bu prototipte birinin konuşmalarını izletsek,bir de mesela Hocaefendiyi izletsek,ne dedikleri hakkında hiçbir fikri olmasa da iddia ederim ki hangisi saygın ve güvenilirdir sorusuna istisnasız cevap Hocaefendi ve benzer yapıdakiler olacaktır.
Ufacık bir sözden başlayıp epey dağıtmış bulundum,toparlıyorum.
Ali’m gibi gayet çocukça ,gayet masumane bir talebim var,günlük hayattaki ufak meselelerden başlayıp,genele varan konularda saygı istiyorum sadece.Yeter mesela,örtümüze artık saygı duyulsun,cidden çok yıpratıcı bir mevzu bu,her gün yeni mezun örtülü arkadaşlarımın yaşadıkları sıkıntılara şahit oldukça yine,yeniden feryat etmek istiyorum:
BANA,BİZE,BİRBİRİNİZE SAYGI DUYUN,BİRBİRİMİZE SAYGI DUYALIM.SAYGI DUYDUKÇA SAYGIN OLALIM.Lütf-en…