AHMET AKTÜRK (HOCA) agulen61@gmail.com
20 Haziran 2010 Pazar EĞİTİM ve TOPLUM Dün okulların son günüydü.
Çocuklarımız karnelerini almış, kimi sevinmiş kimi üzülmüştür. Çoğu velimiz çocuğunun karnesine bakarak çocuğunu değerlendirmeye aldığını görmüş gibi hayal ediyorum
Velilerin çoğu karnedeki ders isimlerinin karşısındaki rakamlara bakıyor. Hatta ders isimlerine bakmadan rakamlara yukardan aşağı göz gezdiriyor..
5454535353 iyi aferin..
5555555555 çok iyi…aferin kızım-oğlum..
2321111335 bu ne oğlum-kızım..Yazıklar olsun
Saçımızı süpürge ettik.Yemedik yedirdik,giymedik giydirdik..Daha ne yapalım sana..Nankör kedi..Tüh sana..Falancanın oğlu-kızı kadar olamadın.Bak dersleri hep 5…Üstelik o yırtık ayakkabı ile okula giderken senin mevsimlik 5 çift ayakkabın vardı..Tüm giysilerin marka. Daha ne yapalım..Biz mi okula gelip sınav olalım senin yerine.
Bu ve bunun gibi eğitimde yeri olmayan bir sürü anlamsız diyaloglar, yönlendirmeler, değerlendirmeler yapılıyor.
Böylesi velilerin ne kendilerine ne de çocuklarının yetişmesine faydası olabilir. Bu davranış biçimi ancak ve ancak; çocuğunu kendinden, olumlu çevresinden uzaklaştırıp olumsuz arkadaş kucağına itmeye yarayan bir davranış biçimi olmaya yarayacaktır.
Bil hassa büyük şehirlerde yaşayan velilerimizin çocukları üzerindeki davranış biçimlerine bu zamanda çok daha dikkat etmelidirler.
Eğitimlisi eğitimsizi, zengini fakiri yok bu işin.
Çocukların hepsi ebeveynlerin davranışlarından etkilenerek çok kolay sokağa düşebilmektedirler.
Türkiye’nin beşinci büyük şehrinde yaşayıp bu ve buna benzer çocuklarla her gün karşı karşıya kalan biri olarak söylüyorum. Benim çocuğum yapmaz kandırmacasına giren aldanmış olduğunu bu günden söylemeliyim. İş işten geçtikten sonra eyvah para etmeyecektir. Benden söylemesi.
Her çocuk yapar..
Ve her şeyi yapar.
İmamın çocuğu da tinerci olabiliyor. Profesörün de, Öğretmenin de..Esnafın da...Şarkıcının da…
O zaman ne yapmalı?
Öncelikle çocuk yetiştirmek için artık klasik yöntemler kesinlikle rafa kaldırılmalı. Çok yakına girip şımartılan,çok uzak düşüp ilgisiz olan ebeveynlerin çocuklarını kaybetme noktasına doğru gittiklerinin farkında olmalıdırlar.
Ta ana karnından başlayan süreçte çocuğun yetiştirilmesindeki metot belirlenmelidir. Bilgi yükleme yerine davranış öğretmeden, davranış kazandırmadan işe başlamalıdır.
Çocuk etrafını algılamaya başladığı andan itibaren çevresindeki objeleri tanımalı, onların nasıl faydalı kullanabileceği eğitimini almalıdır. Konuşma döneminden başlayarak çocuk üzerine otorite olacak güzel ve faydalı biçimler empoze edilmelidir. İnsan ve tabiat sevgisi, ALLAH ve Peygamber sevgisi, Kur’an ve ibadet aşkı vurgulanırken çocuğun üzerine yapacağı etkiler hep göz önünde bulundurulmalıdır. Kesinlikle baskı ve olmazsa olmaz duruşa zorlanmamalıdır.
Çocuğun çevresinde bulunan tüm varlıkların olumlu yönde ve fayda maliyeti hesap ettirilerek kullandırılmalıdır. Eve nasıl girmeli,sofraya nasıl oturmalı,nasıl yemek yemeli,kaşığı çatalı nasıl tutmalı,nasıl oturmalı-kalkmalı,Büyüklerle-küçüklerle iletişim nasıl olmalı.Komşu ve arkadaş çevresiyle iletişim nasıl olmalı.Ve ilk önce neleri öğrenmeli.Yaşına göre toplum içindeki davranış biçimleri nasıl olmalı.Trafikte nasıl yürümeli.Şehir ve köy hayatında nelere dikkat etmeli.Çöpü nerede muhafaza etmeli.Her şeyi sevdirmeli.Sevgi ile her varlığı kucaklamalı ki çocuktaki şiddet algısının nüksetmesini önlemelidir.Yoksa belli bir yaşa geldiğinde “öldürmenin” çok kolay olmadığını,olursa neleri kaybedeceğinin farkında oldurulmalıdır.Bütün bunlar davranış öğretmekle olur.
Çocuğunun notlarına bakıp onu değerlendiren anne babadan hayır gelmez. Davranış; yani ahlak kurallarını hiçe sayan bir çocuk anne babası tarafından sorgulanmayıp ders notları ile değerlendirilmeye alınıyorsa o çocuk hayatı boyunca toplumuna faydalı olabileceğini sanmasın.
O ancak okumuş cahil veya okumamış ve her şeyden yoksun cahil olarak gelip ömrünü tamamlayıp ot gibi toprağa karışacaktır.
Çocuğa toplumun değer yargılarını, inançlarını, tahayyül sınırlarını aşan varlık tanıtımlarını anlatırken somut ve anlaşılabilir yaklaşım göstermelidir.
Örneğin; 3-5 yaşındaki çocuğa “ALLAH yakar.” cümlesi ile yüce bir varlığı sevdirmeyi düşünüyorsan yanılırsın. Bu duruş çocuğun ömür boyu sevimliyi sevimsizleştiren imaj algısına sebep olacağından kesinlikle kullanılmamalıdır. Çocuğun algısındaki ulaşılmaz varlığın “yakar” olmasındaki itme, onu ömür boyu Yaratıcıdan uzaklaştırmaya yönlendirecektir.
Toplumda “çevre baskısı” ile oluşabilecek göstermelik inanç ve ibadet onu taklidi imana sürükleyecektir. Temelinde sağlam, mantıklı, sorgulayıp inanan bir kişiliğe sahip olamayacağından o toplumdan uzaklaştığında, ayrıldığında rahat ve serbestçe inkâra kadar işi vardırmasına hiçbir gerekçe kalmayacaktır. Anne ve babaların, eğitimcilerin, mürebbilerin çocuk yetiştirilmesindeki merkezden uzaklaştırıcı hareketleri günümüzdeki “sokak çocuğu” olgusunu ve sayısını artırmakta olduğundan bu gidişin iyi bir gidiş olmadığının farkında olmalılar.
Kısaca; çocuğun ilk yaşlardaki yetiştirilme dönemlerinde anne babaya, çevreye, büyüklerine karşı olabilecek saygısını, sokağı kullanma biçimini, başarılı olabilmenin yollarını öğrenmeli; daha sonra da iki kere ikinin dört ettiğini hesap etmeyi öğrenmelidir.
Diğer yandan bilinçli, bir ebeveyn olmanın yolu ilgi ve alakanın maddi varlıklarla donatılmış bir çocuk algısından uzak durmak gerektiğinin bilincinde olmalıdır. Her verilenin hak edilerek verilmesi gerektiği tutumu çocuğa algılatılmalıdır. Çok serbest veya çok kısıtlılık çocukta şımarıklığı veya bıkkınlığı getirip olumsuz çevrelerde mutlu olmanın yolunu açacaktır.
Tüm çocuklarımızın hayırlı birer evlat, anne babaların da sabırlı birer birey olmasını temenni ediyorum.
Selam ve dua ile...